8) Hâin Darbe Kalkışması (8/10)

« »

2631defa izlendi

Olayları Müslümanca yorumlamamız gerekiyor. Müslümanca demek, Kur’an ayetlerine ve Peygamber aleyhisselamın sünnetine göre yorumlamak demektir. Bu darbe kalkışmasıyla ortaya çıkan durumu da failleri açısından Müslümanca yorumlamamız gerekiyor. Bugün Müslümanlar’a darbe yapmaya kalkan, öldürmekte sakınca görmeyen hareketin kırk yıl önceki başlama noktası için, bugünkü olay hayal edilerek ortaya çıktığını söyleyemeyeceğim.

Belki o zamanlar, altın nesil yetiştirmek, sabah namazı kılan, cihat eden, ashab-ı kiramın örneği bir nesil yetiştirmek diye ortaya çıkılmıştı. Sonradan birilerinin çengeline takılıp bu noktaya gelindiğini zannediyorum. Elbette her şeyin aslını ve derin hakikatlerini sadece Allah biliyor. Ahirette öğreneceğiz. Önceleri samimiyetle başlayan ama bugün küfrün ekmeğine yağ sürecek hâle gelen hareketin bu noktaya neden geldiğini, elbette “şeytan”, “nefis” gibi bir sebebe bağlarız.

Ama bir kısmını yakından tanıdığımız, oturup kalktığımız inşallah mümin kardeşlerimizle bir muhasebe yapma imkânımız bulunsa onlar dönüp “acaba bu noktaya nasıl geldik?” deme basireti gösterebilseler -ki böyle bir işaret görünmüyor- bana gelip sorsalar, “biz Allah için çıktığımız bu yolda şeytan için yaşar hâle niye geldik acaba?” deseler, cevabım şudur: Kibir.

Nasıl bir mümin fert, kalbinde zerre kadar kibir bulununca cennete giremiyorsa; çalışmasına, plan ve projesine kibir bulaştırmış bir grup da asla cennete gidecek bir şey yapamaz. Bu mümin kardeşlerimiz, bugün geldiğimiz facia denilen noktaya kibir yüzünden geldiler.
Kendilerinden başka hiçbir Müslüman grubu, çalışmayı, hareketi cennetlik bir hareket olarak görmediler. Varsa yoksa İslam adına onlar vardı. Gerisi boş işler yapıyordu. Hatta o kadar ki, onların dışında bir yere verilen zekâtı adeta verilmemiş gibi görüyorlardı. Bu bir kibirdir. Cemaat kibridir. Nasıl ki Müslüman bir fert, kalbinde zerre miktarı kibir bulundurduğunda cennete giremiyorsa, bir grup da kibirle hareket ettiğinde ve kendini adeta İslam’ın olmazsa olmazı olarak gördüğünde cennete giden yollarını tıkar.

Başlarındaki büyüklerini tek gördüler. Peygamber demediler ama adeta peygamberden çok da aşağıda değil gibi gördüler. Onun rüyaları, İmam-ı Azam’ın içtihatlarından değerli hâle geldi. Bu da bir kibirdir. Gerçekten Allah için çalışan bir grup olsalardı bu kibirden tövbe etmeyi akıl ederlerdi. Kibir gözlerini kör etti. Kibir ceplerini deldi. Kibir onlara her şeyi mubah hâle getirdi.

Uçaklarla insan öldürmekte niçin sakınca görmediler? Çünkü kibir, insanları “onlara itaat edenler ve etmeyenler” diye ikiye ayırdı. Bu ayrımla da onlara itaat etmeyenlerin öldürülmesi bir karıncanın öldürülmesi kadar basit oldu onlar için. Hatta onların kibrinin beslenmesi uğruna on binlerce insanın ölmesinde de sakınca yoktur. Bu kibir kendi içlerinde de kibirdir. O büyükleri daha müstekbir olarak yaşasın diye kendi sevenlerinden bile yüz binlerin işsiz, sokakta, hapishanelerde kalmasında sakınca görmediler.

Kibir bir hastalıktır. Ahmet’e, Mehmet’e, Ayşe’ye, Fatıma’ya bulaştığında cehenneme sürükler. Cemaate, gruba, harekete bulaştığında da cehenneme sürükler. Cehennemlik işler yaptırır. Bu kibir hastalığı bütün Müslüman cemaatlere ders olmalıdır. Özellikle de güçlü bir iktidarla bağlantı kurduktan sonra tarikatlar, vakıflar, dernekler eskisi gibi Allah korkusundan, haşyetullahtan, tevazudan ve müminlere karşı kanat germekten ne kadar söz ediyorlar? Bunu ne kadar pratiğe döküyorlar, oturup muhasebe yapmalıdırlar. Her vakıf ve dernek, bir iktidar hareketiyle selamlaşmadan önce ve selamlaşmadan sonra diye kendi muhasebesini özellikle yapmalıdır. Akıbet göründü çünkü.

İlgili Videolar